Ana SayfaGÜNCELDinçer : Yapay zeka enerji dönüşümünü hızlandırabilir

Dinçer : Yapay zeka enerji dönüşümünü hızlandırabilir

Prof. Dr. İbrahim Dinçer, Yapay zeka araçlarının, hidrojen ekosisteminin kurulması, altyapının geliştirilmesi, uzman insan kaynağının yetiştirilmesi ve teknolojik gelişmelerin hızlandırılması gibi süreçlerde önemli katkılar sağlayabileceğini belirtiyor.

Hidrojen Haber- Hidrojen, iklim değişikliği, enerji güvenliği, karbon ayak izinin azaltılması gibi 21. yüzyılın en kritik gündemlerinden biri olan enerji dönüşümünün merkezine yerleşen bir unsur …

Hidrojen Teknolojileri Derneği’nin“Hidrojen Sohbetleri” programının 31. bölümünde, konuk, University of Ontario Institute of Technology‘den, enerji sistemleri uzmanı Prof. Dr. İbrahim Dinçer.

Sohbet, moderatör ve Hidrojen Teknolojileri Derneği’nin de kurucularından Prof. Dr. Adnan Midilli’nin , şu sözleriyle açılıyor;

“Hidrojen gelecek mi değil, hidrojenin geleceğini nasıl yöneteceğiz; asıl meselemiz bu.”

YAPAY ZEKA VE HİDROJEN

Prof. Dr. Dinçer, röportajın hemen başında gelen soruyla iki kritik kavramı değerlendiriyor: Yapay zeka ve hidrojen.

Prof. Dinçer’e göre makine öğrenmesi, büyük veri analitiği, dijital ikizler ve nesnelerin interneti, enerji sistemlerinin yönetiminde zaten etkili ve bu etki hidrojenle birlikte çok daha stratejik bir boyut kazanacak:.Dinçer şöyle devam ediyor:“Veri madenciliği artık enerji yönetiminin ayrılmaz bir parçası. Geçmişteki verilerden geleceği öngörüp, sistemleri henüz kurulmadan dijital ikizlerle test etme şansımız var. Hidrojen gibi yeni yeni şekillenen bir alanda bu paha biçilemez bir olanak.”

“Hidrojen enerjisi özelinde, yapay zeka araçları, hidrojen ekosisteminin kurulması, altyapının geliştirilmesi, uzman insan kaynağının yetiştirilmesi ve teknolojik gelişmelerin hızlandırılması gibi süreçlerde önemli katkılar sağlayabilir. Hidrojen alanında geçmişe yönelik kapsamlı bir veri envanteri olmamasına rağmen, kurulmakta olan bu yeni ekosistemde yapay zekanın kullanılması, daha sofistike, verimli ve etkili bir sistemin geliştirilmesine olanak tanıyabilir. Bu durum, hidrojenin enerji sektöründeki rolünü ve potansiyelini artırarak, enerji dönüşümünü hızlandırabilir.” 

ENERJİ GÜVENLİĞİ

Yapay zeka ile açılan bu röportaj, enerji güvenliğiyle devam ediyor. Zira yapay zeka yalnızca üretimde değil, güvenlik alanında da kritik bir araç.

“Enerji üretim tesisleri, özellikle hidrojen gibi stratejik üretimlerde siber saldırılara açık hale gelebilir. Bu nedenle dijitalleşme ile birlikte güvenlik protokollerinin de gelişmesi gerekiyor.”

Bir dinleyicinin sorusu ise oldukça yerinde:
“Yapay zeka, dijital ikizler gibi teknolojiler hidrojen üretiminde ne sağlar?”

Prof. Dinçer’in cevabı net: “Bir tesisi kurmadan önce dijital ikizini oluşturarak verimlilik, maliyet, kontrol ve risk analizleri yapılabilir. Bu, yüksek yatırım gerektiren hidrojen projelerinde büyük avantaj sağlar.”

NÜKLEER ENERJİ VE HİDROJEN ÜRETİMİ

Renkli hidrojen tanımlamaları günümüzde oldukça popüler. Ancak Prof. Dinçer bu konuda oldukça net bir çerçeve çiziyor:“Yeşil hidrojen, kilogram başına çevreye atılan karbondioksit miktarının 2 kilogramdan az olduğu üretim biçimidir. Bu çerçevede hem yenilenebilir enerji hem de nükleer enerji yeşildir.”

Burada altını çizdiği bir husus daha var: Literatürdeki renk tanımlamaları bazen magazinsel olabilir. Ona göre mesele ömür çevrimi analizleriyle karar verilmesi gereken bir konu.

“Beşikten mezara kadar yapılan analizlerde,  hidrojen özelinde nükleer de yeşildir. Renkleri değil, çevresel performansı konuşmalıyız.”

Bu tespitten sonra şöyle bir soru yöneltiliyor: Nükleer enerji gerçekten temiz midir?

Prof. Dinçer yanıtlıyor:“Nükleer enerji, özellikle sürdürülebilir elektrik üretiminde vazgeçilmezdir. Evet, tarihte Çernobil, Fukuşima gibi felaketler oldu ama bunlar yönetim hatası ve öngörülemeyen doğal afetlerle ilgiliydi. Bugünün teknolojisiyle çok daha güvenli sistemler kurmak mümkün.”

Ayrıca nükleerin sadece elektrik üretimi değil, hidrojen üretiminde de önemli bir kaynak olabileceğini söylüyor. Termokimyasal çevrimler, yüksek sıcaklık reaktörleri, hibrit üretim sistemleri gibi gelişmiş yöntemlerin bu süreçte kullanılabileceğini aktarıyor.

İlginizi çekebilir:  Soma RES’in depolama elektriklendirmesi Polat Enerji’den

JEOTERMAL KAYNAKLAR VE HİDROJEN

Türkiye’nin zengin jeotermal kaynakları var. Peki bu kaynaklar hidrojen üretiminde ne kadar etkili olabilir?

Prof. Dr. Dinçer, bu soruya cevap verirken Jeotermal kaynaklardan elde edilen elektrikle elektroliz yöntemiyle hidrojen üretilebileceği gibi, yüksek sıcaklık seviyelerine ulaşıldığında termokimyasal çevrimler de kullanılabileceğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor; . “Ayrıca, jeotermal kaynaklardan çıkan hidrojen sülfürün ayrıştırılarak hidrojen elde etme potansiyeli de bulunmaktadır. Türkiye’nin jeotermal potansiyeli, özellikle belirli bölgelerde, hidrojen üretimi için önemli bir alternatif olabilir. Ancak, bu kaynakların verimli bir şekilde kullanılması için teknolojik gelişmeler ve uygun altyapı yatırımları gerekmektedir.” 

KARBONSUZ GELECEK İÇİN HİDROJEN

Küresel sıcaklık artışı, iklim krizi, karbon ayak izinin azaltılması… Bunların hepsi artık yalnızca çevrecilerin değil, doğrudan sanayicilerin, politikacıların, yatırımcıların gündeminde. İşte bu noktada hidrojenin karbon ekonomisindeki rolüyle iligil bir soruya Prof. Dr. Dinçer’in yanıtı oldukça net:

“Tarihsel olarak yakıt seçimi odunla başladı. Ardından kömür, petrol ve doğalgaza geçtikçe karbon-hidrojen oranı azaldı. Şimdi tamamen karbonsuz bir yakıta, yani hidrojene geçiş zamanı.”

Hidrojenin çevresel avantajı oldukça açık: Yakıldığında karbon salınımı yapmaz, sadece su buharı ortaya çıkar. Ancak bu kadarla sınırlı değil. Dinçer, üretimden tüketime kadar tüm ömür çevrimini incelediğimizde de hidrojenin çevresel performansının fosil yakıtlardan çok daha üstün olduğunu şu örnekle anlatıyor:

“Kömürle hidrojen üretirseniz, kilogram başına 40 kg karbondioksit atarsınız. Doğalgazla bu 20 kg’dır. Ama yenilenebilir ya da nükleerle üretilen hidrojenin emisyonu yok denecek kadar azdır.”Hidrojenin geleceği, karbonsuz bir gelecektir.”

HİDROJENLE ENERJİ BAĞIMSIZLIĞI MÜMKÜN MÜ?

Türkiye’nin enerji yolculuğunda dışa bağımlılık uzun yıllardır tartışılan bir konu. İşte tam bu noktada hidrojen, bir fırsat kapısı aralıyor. Prof. Dr. Dinçer’e göre Türkiye’nin sahip olduğu çeşitlilikteki yenilenebilir enerji kaynakları, hidrojen üretimi açısından ciddi bir potansiyel sunuyor: “Her bölgemizin kendine özgü yenilenebilir kapasitesi var. Bu sayede yerli ve yeşil hidrojen üretimi ile enerji bağımsızlığı sağlanabilir.”

Ulusal ölçekte yapılan çalışmalarda, yıllık 550 milyon ton civarında bir üretim potansiyelinden söz ediliyor. Bu, sadece iç tüketimi karşılamak değil, aynı zamanda hidrojen ihracatçısı olmak anlamına da geliyor. Dinçer’in vurgusu burada çok önemli: “Bugün Avrupa ülkeleri yeşil hidrojen anlaşmalarıyla dış tedarikçilerini belirliyor. Türkiye bu alanda geç kalırsa sadece tüketici konumunda kalabilir.”

Türkiye,’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği ve bölgesel potansiyelleri sayesinde, hidrojen üretiminde önemli bir oyuncu olabileceğini ve enerji bağımsızlığını kazanabileceğini belirten Dinçer; “Hidrojen üretim teknolojilerinin yerli olarak geliştirilmesi ve desteklenmesi önemlidir, aksi takdirde teknolojiye bağımlı olunacaktır. Türkiye’nin hidrojen ekonomisinde anahtar ülkelerden biri olup ihracatçı ülke konumuna erişme potansiyeli bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin enerji ithalatına olan bağımlılığını azaltarak, enerji güvenliğini artırabilir.”diyor..

HİDROJEN VADİSİ Mİ ÇİFTLİĞİ Mİ?

Son yıllarda dünyada yükselen trendlerden biri de “Hidrojen Vadileri”. Prof. Dr. Dinçer, 

“Güneş çiftliklerini, rüzgar çiftliklerini tanıyoruz. Aynı mantıkla neden hidrojen çiftlikleri olmasın?” diyor .

Bu çiftlikler, yenilenebilir enerji kaynaklarının yoğun olduğu bölgelerde konumlandırılarak hidrojen üretimi, depolaması ve dağıtımı için entegre alanlar olacak. Hidrojen vadileri, koridorları, limanları, havaalanları ve çiftlikleri… Hepsi aslında aynı amacı taşıyor:

İlginizi çekebilir:  Yapay zeka yakıt hücrelerinin ömrünü uzatacak

“Bunlar birbirine rakip değil, tamamlayıcı. Amaç, hidrojenin üretimden tüketime kadar her adımının altyapısını oluşturmak.”

Hidrojen çiftlikleri konsepti, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılarak hidrojen üretimi yapılmasını hedefler. Hidrojen vadileri, otoyolları, limanları, havaalanları ve merkezleri gibi farklı hidrojen konseptleri bulunmaktadır. Temel amaç, hidrojen ekosisteminin geliştirilmesi ve hidrojen ekonomisinin oluşturulmasıdır. Hidrojen çiftlikleri, hidrojen üretiminden kullanımına kadar tüm süreçleri kapsayan bir ekosistemin parçası olarak değerlendirilmektedir. Bu konsept, Türkiye’nin farklı bölgelerindeki yenilenebilir enerji potansiyelini kullanarak hidrojen üretimini yaygınlaştırmayı amaçlar.”

KARADENİZ’İN HİDROJEN POTANSİYELİ

Konuşma, Türkiye’nin özel kaynaklarına geliyor: Karadeniz doğalgaz rezervleri ve Karadeniz dip sularında biriken hidrojen sülfür. Bu iki unsurun aynı coğrafyada bulunması, önemil bir enerji senaryosu oluşturuyor.

“Eğer doğru strateji uygulanırsa Karadeniz, hem doğal gaz hem de hidrojen üretimi açısından bir enerji gölüne dönüşebilir.”

Dinçer, bu dönüşümün yalnızca ekonomik değil, çevresel açıdan da anlamlı olduğunu vurguluyor:“Şu an Karadeniz’de 220 metrelere kadar inen hidrojen sülfür konsantrasyonu var. Bu devam ederse denizin altı yaşanmaz hale gelecek. Ama biz bu sülfürü ayrıştırarak hem çevreyi koruyabilir hem de hidrojen üretebiliriz.”

Bunun için katalitik, elektrokimyasal ve fotoelektrokimyasal yöntemler gibi ileri teknolojilerin kullanılabileceğini belirtiyor.Ayrıca Türkiye’nin jeotermal potansiyeline de dikkat çekiyor:“Jeotermal kaynaklar doğrudan kullanılmasa bile ısı pompalarıyla sıcaklık seviyeleri yükseltilerek hidrojen üretimine entegre edilebilir.”

HİDROJEN BORSASI

Söyleşinin ilerleyen dakikalarında ilginç bir soru geliyor:“Hidrojen, ülkeler arası yeni bloklar oluşturur mu?”

Prof. Dr. Dinçer’ göre bu sorunun cevabı hem evet hem hayır: “Bloklar oluşabilir ama bu bloklar negatif bir yapıdan çok iş birliği blokları olabilir. Bugün Almanya, Avustralya’ dan 5 milyon ton hidrojen almak için 2030’a kadar 50 milyar dolarlık anlaşma yaptı. Avrupa, Afrika ülkeleriyle, Körfez ülkeleriyle anlaşmalar yapıyor. Bu, hidrojen ticaretinin bir göstergesi.”

Yani burada mesele yalnızca enerji arzı değil, enerji diplomasisi. Bu noktada Dinçer’in çarpıcı bir önerisi oluyor:“Neden dünyanın ilk hidrojen borsasını İstanbul’da kurmayalım? Hem sembolik hem stratejik olur. Türkiye’yi hidrojen ticaretinin merkezi yapabilir.”

Bu öneri yalnızca ekonomik değil, politik olarak da Türkiye’yi enerji diplomasisinde aktif bir oyuncuya dönüştürecek bir potansiyel taşıyor.

HİDROJENİN JEOPOLİTİK ETKİSİ

Hidrojen enerjisinin yaygınlaşması, jeopolitik enerji dengelerini nasıl etkileyebilir? Hidrojen, enerji üretiminde ve ticaretinde yeni dinamikler oluşturarak, mevcut dengeleri değiştirebilir mi? Hidrojen, ülkeler arasındaki güç ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Dinçer bu soruya şöyle cevap veriyor; “Hidrojenin, enerji üretiminde ve ticaretinde yeni dinamikler oluşturarak, mevcut dengeleri değiştirebileceği öngörülmektedir. Özellikle, hidrokarbon ekonomisinde önemli rolü olmayan ülkelerin, hidrojen ekonomisinde daha aktif bir rol alabileceği ve enerji bağımsızlıklarını artırabileceği düşünülmektedir. Bu durum, küresel enerji haritasını yeniden şekillendirebilir ve uluslararası ilişkilerde yeni işbirliklerine yol açabilir.”

HİDROJEN SU KITLIĞINA NEDEN OLUR MU?

Hidrojen üretimi için su gerekiyor. Bu, sıkça tartışılan bir konu. Ancak Prof. Dr. Dinçer bu konuda oldukça açıklayıcı bir çerçeve çiziyor:

“Elektrolizle 1 kilogram hidrojen üretmek için yaklaşık 10-11 kilogram su gerekir. Ancak bu suyun yüzde 100’ü tatlı olmak zorunda değil. Atık su, deniz suyu, tuzlu su da arıtılarak kullanılabilir.”

İlginizi çekebilir:  Organ nakilleri için hidrojenli helikopter 

Ayrıca bu süreç kapalı döngü olarak da işletilebilir. Yani üretimde kullanılan su, yakıt hücresi teknolojileriyle yeniden elde edilebilir: “Yakıt hücresinde hidrojenle oksijen birleştiğinde yine su açığa çıkar. Bazı firmalar, çıkan bu suyu içilebilecek kadar temiz olarak sunuyor.”

Bu da aslında hidrojenin yalnızca “enerji” değil, su yönetimi ve döngüsel ekonomi açısından da stratejik bir çözüm olduğunu gösteriyor.

ULAŞIMDA HİDROJEN

Elektrikli araçlar mı, hidrojenli araçlar mı? Dinçer bu tartışmada tarafsız ama net verilerle konuşuyor:Benzinli araç: km başına 130 g CO₂Elektrikli araç: 25–30 g CO₂Hidrojenli araç (yeşil hidrojenle): 3–7 g CO₂ salımı bulunuyor.

Dinçer “Yeşil hidrojenle çalışan yakıt hücreli araçlar, çevresel performans açısından açık ara önde. Uzak menziller, hızlı dolum süreleri ve düşük emisyon avantajlarıyla ulaşımda vazgeçilmez olacaklar.” diyor.

Ama ulaşım sadece kara değil… Deniz ve hava taşıtları için de hidrojen büyük bir çözüm adayı: “Bugün deniz taşımacılığı dünya emisyonlarının yüzde 3’ünden fazlasını oluşturuyor. Hidrojen burada devreye girerse, devrim olur.”

HİDROJENİN HAMMADDE OLARAK KULLANIMI

Bugüne kadar hidrojen daha çok bir “yakıt” ya da “enerji taşıyıcısı” olarak anlatıldı. Ancak Prof. Dr. Dinçer’in üzerinde durduğu kritik bir boyut daha var: Hidrojenin hammadde olarak kullanımı. Dinçer şöyle devam ediyor; “Hidrojenle sadece yakıt üretmiyoruz. Aynı zamanda metanol, etanol, dimetil eter, sentetik metan ve hatta sentetik benzin gibi kimyasallar üretebiliriz.Artık fosil kaynaklara bağımlı olmayan bir üretim yapısı inşa edebiliriz. Bu da hidrojenin gerçek ekonomik gücünü ortaya koyar.”

Bu dönüşüm, hidrojenin kimya endüstrisi, gübre, ilaç, metalurji gibi birçok sektörde temel girdilerden biri haline gelmesini sağlıyor.

“TÜRKİYE MAÇA HAZIR OLMALI”

Dinçer, hidrojenin sadece bir enerji meselesi değil, teknoloji bağımsızlığı meselesi olduğunun altını çiziyor. Türkiye’nin bu yarışta öne geçebilmesi için ise dört temel adımı öneriyor: İnsan kaynağını eğitmek,kurumsal yapıları oluşturmak, yerli teknolojiyi üretmek, ekonomik değer zinciri kurmak.

“Elektrolizör almak istiyorsunuz, 50 MW altındaki sistemlerle kimse ilgilenmiyor. 200 MW altında selam bile vermiyorlar. Bu yüzden teknolojiyi içeride üretmemiz şart.”

Dinçer ilginç bir benzetmede bulunuyor:“Maç başlamadan önce ısınma biter. Maça hazırlanırsın, maç başlayınca hâlâ hazırlanamazsın. Türkiye maça hazır olmalı.”

“SÜRDÜRÜLEBİLİR MUTLULUK”

Konu söyleşinin sonunda teknoloji ve çevreden çıkıp insan ruhuna geliyor:“Sürdürülebilirlik sadece enerjiyle ilgili değil. Asıl önemli olan sürdürülebilir mutluluk. Eğer birey mutlu değilse, diğer sistemler hiçbir anlam ifade etmez.”

Bu güçlü cümleyle, enerji dönüşümünün sadece reaktörler, paneller ve tesislerden değil, aynı zamanda mutlu, kendine yeter bireylerden oluşan bir toplumdan geçeceği fikri öne çıkıyor:“Temiz hava, temiz su, temiz enerji ve temiz gıda… Bunların hepsi sürdürülebilir mutluluğun ayaklarıdır.”

Hidrojenin üretim yöntemleri, kullanım alanları, ekonomik etkileri ve jeopolitik sonuçları gibi birçok boyutunun ele alındığı söyleşi, hidrojen enerjisinin karmaşık ve çok yönlü bir konu olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu dönüşümün başarılı bir şekilde yönetilmesi, enerji güvenliğinin sağlanması, çevresel sürdürülebilirliğin desteklenmesi ve ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi açısından hayati önem taşıyor.

BENAN ÖZTÜRK-HİDROJEN HABER

İLGİLİ HABERLER
- Advertisment -

POPÜLER HABERLER